Türkiye ve Avrupa mülteci sorunundan nasıl kurtulur?

30 Temmuz 2021

multeci

Türkiye'de Suriye, Irak sınırından giriş yapan yaklaşık 4 milyona yakın kayıtlı, gerisi kayıtsız 7 milyona yakın mülteci bulunuyor. Aynı zamanda Irak sınırından da binlerce kişi akın akın Türkiye'ye geçiş yapıyor.

Dünya insan hakları örgütleri, global sivil toplum kuruluşları ise sus pus durumda yalnızca olayı izliyor. Avrupa birliği ise Türkiye'nin mültecilere harcadığı paranın onda biri dahi etmeyen harcanan paranın yanında komik sayılabilecek parasal yardım sözleri verip, bu paraları dahi ödemiyor.

Ekonomik ve sağlıkla ilgili dünyanın kriz yaşadığı son 10 senedir Türkiye, Türk insanı kendi aç yatarken, sahillerde parklarda gündüzleri elinden nargile şişelerini düşürmeyen, geceleri ise karılarının üstünden inmeyen savaş, zorbalık mağduru!? mültecileri dört koldan beslemeye devam ediyor. Resmi yardım kuruluşlarından, fakire fukaraya dağıtılsın diye çeşitli derneklere, vakıflara insanımız tarafından yapılan yardımların büyük çoğunluğu, kara lastik giyemeyip, Nike, Adidas ayakkabı giymek zorunda kalan baskıdan, zulümden kaçmış mağdur mültecilere akıyor.

Durum böyleyken, her karış toprağı kanla sulanarak kurtarılmış ülkenin demografik yapısı hızla değişiyor. Sosyal medyada yavaş yavaş resmi ağızlardan biz gitmeyeceğiz, Türkler geldikleri yere, orta Asya'ya geri dönsünler tarzından mesajlar verilerek 85 milyona kapı gösteriliyor. Tarihte en küçük fırsatta bizi hep arkadan vurmuş Arap halkının, bize asla dost olmayacağını ve birlikte yaşamayacağını, ortak değer islamiyetin arap halkının hainliklerine engel olamayacağını tarih defalarca göstermiştir. Türk'e yılların kini ile dolmuş, kimliği arap ama kendisi ermeni olanların özellikle, bir zamanlar dedelerinin yaşadığı Anadolu'nun ot bitmez, kervan geçmez yörelerini tercih etmeleri ise bu mülteciliğin, bazıları için hiç de insancıl değerler için savaştan yada zulümden kaçmak amaçlı olmadığını açık açık göstermektedir.

Türkiye'nin demografik ve ekonomik bakımdan bir savaştan daha beter sonuçlara yol açabilecek bu sorunu hakkında parmağını dahi kıpırdatmayan Global güçleri ellerinde tutan Avrupa ve Amerika ise bu mülteci sorunu yüzünden canından bezen herkesi, en ufak bir isyanı, karşıt görüşü dahi ırkçılıkla, faşistlikle suçlayarak elindeki basın ve maddi enstrümanları kullanarak susturuyor.

Bu sorun hem Avrupa hem de Türkiye için gerçekten samimi bir şekilde nasıl çözülür?

Yazının görselini sorunun çözümünü anlatırken daha iyi kavrayabilmeniz ve takip edebilmeniz için verdik. Yukarıdaki haritada küçük çaplı değişiklikler olsa da genel olara güncel bir haritadır.

PYD yani PKK sarı renkli alanı kontrol ediyor. PYD nin Suriye yönüne doğru çıkış noktası ise Kandil dağlarının bulunduğu İran, Irak bölgesi. 2009 tarihinde İran kürt milliyetçisi silahlı terör örgütü PJAK İran hükümeti ile anlaşarak, Kandil  ve çevresinde, Amerikanın tavsiyesi ile ismi değiştirilen PYD adlı terör örgütünün, İran dışında faaliyetlerine ve ülke sınırlarında barınmasına göz yumması karşılığında bu ülkedeki terör faaliyetlerini durdurdu.

Arkasını İran tarafından sağlama alan PYD, Amerikanın da lojistik desteğini alarak, gene kurulmasında Amerika'nın parmağı olan DAEŞ terör örgütü ile savaşmak bahanesiyle Suriye bölgesine yerleştirildi. DAEŞ terör örgütünün kökenlerinin 1980'lerde Afganistan'da Sovyet destekli rejime ve Sovyet askerî müdahalesine karşı ABD tarafından bir araya getirilip Pakistan'da eğitim ve silah desteği verilen çeşitli radikal İslamcı örgütlere dek uzandığı, önce El Kaide'nin, ardından da benzer şekilde bu kez Suriye'de IŞİD'in bu şekilde türediği iddia edilmektedir. Bu iddialar önce ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından birden fazla kez, sonra da eski ABD başkanı Donald Trump tarafından dile getirilmiştir.

Haritaya bakıldığında PYD eliyle Türkiye'nin doğu sınırından itibaren Akdeniz'e açılan bir karayolu koridoru açılmak istenildiği açıkça görülüyor. Bu koridorun açılması ise başta İran olmak üzere, Irak kürt yönetiminin dolayısıyla da Amerika'nın işine geliyor. Aynı zamanda İsrail de Akdeniz üzerinden yukarıya doğru kısa bir deniz yolu devamında, bu koridoru kullanarak Uzak Doğuya rahatlıkla ulaşabilecek. İsrail'in Filistindeki yayılmacı hareketlerini bilen biri, İsrail'in adım atabileceği her toprağı da rahatlıkla kimseye hesap vermeden ele geçirebileceğini bilir. Koridor açıldığında oluşan üçgen Büyük Ortadoğu Projesi haritasına tam oturuyor.

Neyse ki Türkiye son anda bu planı görerek Afrin bölgesi sınırında bir tampon bölge oluşturdu. Ayrıca Suriye rejim güçlerine güvenmeyen Türkiye, aşağıdan da İdlib'i kontrol altına alarak Hatay burnunu güvene aldı.

Şu anda Türkiye'nin kontrolündeki İdlib ile Afrin sınırındaki bölgeler ile Turkuaz renkli Afrin yer yer PYD ile çatışmalar yaşansa da en güvenli bölge. İdlib çevresinde koyu yeşil renkteki bölge tarafların anlaşması ile silahtan arındırılmış bölge. Rusya'nın önderliğinde, Kanada'nın maddi destek sözü ile Suriye devlet başkanı Beşar Esad ülkeden ayrılan sığınmacılara, güvenlik sözü vererek geri dönüş çağrısı yaptı. Ancak ABD başkanlığındaki Birleşmiş Milletler örgütü henüz bu bögelerin güvenli olmadığını öne sürerek geri dönüş için koşulların henüz uygun olmadığını açıkladı. Suriyedeki savaş dolayısı ile ülkeyi terkeden yaklaşık 13 milyon insanın güvenliğini gözeten Birleşmiş Milletler örgütü, Türkiye'de yaşayan 85 milyonun güvenliğini gözardı ediyor.

BOP

Madem böyle bir açıklama yapıyorsunuz. Para verin, gelin Türkiye'den gitmelerini istemediğiniz sığınmacılara bir kap yemek verin. El elin eşeğini ıslık çala çala aramış misali, kendilerine herhangi bir giren çıkan olmadığı için ve her istediklerini yaptırabildikleri için bu kadar rahat konuşuyorlar.

Peki hal böyleyken Türkiye, hem elindeki 10 senedir birikmiş mülteci kozunu kaybetmeden hem de her hangi bir zarara uğramadan bu işi insancıl bir şekilde nasıl çözer?

Suriye ve Irak'tan, bu yazıyı yazdığımız anda da Afganistandan Türkiye'ye giriş yapanların tek amacı, beş yıldızlı Türkiye otelinde konaklayıp, para biriktirip ardından fırsatını buldukları anda Avrupa'ya kapağı atmak. Yani bizim kaşımıza gözümüze hayran değiller. Aksine bizi, yani Türkleri pek sevmezler. En ufak bir ters durumda ilk tehlike bu insanlardan gelir. Bu bilgiyi bir kenara koyarak çözümün ayrıntılarına devam edelim.

Suriye'de Beşar Esad ve Esad'ın hamisi Rusya var. Bizim Rusya ile politik ilişkilerimiz şu anda iyi. Beşar Esad ile kendisine muhalif olan Türkmenlere destek verdiğimiz için iyi değil. Türkiye'nin bu konuda haklılığını tartışmayacağız. Suriye uzun yıllar PKK ya ev sahipliği yaptı ve halen de yapmaya devam ediyor. Ancak Beşar Esad da bunun farkında ve ara ara ilişkileri düzeltme çağrıları yapıyor. Devlet yönetimlerinde eğer Milletin yararına olacaksa, küslük olmaz. Politika, adı üstünde, kimse size demiyor ki gidin Esad'ın elini öpün. Rusya yada söz sahibi başka arabulucu ülkeler araya sokularak pekala Esad kendi tarafımıza çekilerek PYD ye karşı işbirliği yapılabilir.

Bu ılıman ortam sırasında Avrupanın da maddi desteği alınabilir. Çünkü sığınmacı tehdidinin çözümü karşılığında Avrupa kesenin ağzını ardına kadar açacaktır. Bu yöndeki yardım talebini de 3-5 milyar gibi ufak tefek miktarlarda da tutmamalıyız. 10 senedir ülkenin imanı gevredi ve çok bedeller ödedik. Bunun karşığı 3-5 milyar Euro olmamalı. Özellikle Suriye topraklarına ülkeden kaçan! insanlar için Avrupanın maddi desteği ile şehirler inşa edilerek toplu olarak Türkiye'ye gelen mültecilerin yerleştirilmesi gerekir. Bu şehirlerin güvenliği, vatandaşı oldukları Suriye yönetimine yada ortak anlaşmalar ile yarı Türkmenlere bırakılabilir.

Suriyenin yarısı nerdeyse PYD'nin eline geçmiş. Esad çoğu işbirliği teklifini bu yüzden kabul edecektir. Sınır dışında sınır boylarımıza yakın şehirler kurularak bu şehirler Türkiye tarafından rahatlıkla kontrol edilebilir.

Türkiye'den gitmek istemeyen mültecilere ise iki seçenek sunulmalıdır.

1- Güvenli olan ülkene mi dönmek istersin?

2-Yoksa Avrupaya mı gitmek istersin?

Ülkesine gitmek isteyeni otobüse koyar, eline Avrupa birliğinden aldığın üç beş kuruşu koyar geri yollarsın. Avrupa'ya geçmek isteyenleri de sınır bölgelerinde boş arazilere kamplar oluşturup, bir güzel topladıktan sonra, dünya insan hakları örgütlerine çağrı yaparsın. Dersin ki, biz insan haklarına çok saygılıyız, hiç kimseyi zorla yerinden etmek istemiyoruz. Ancak biz bu mültecilere yeterince bakamıyoruz. Hem bizdeki bu misafir mülteciler Avrupa'ya gitmek istiyorlar. Biz demokratik bir ülkeyiz ve kimsenin seyahat hakkını kısıtlayamayız. Hele gelin bir bu adamlar size gelmek istiyorlar. Kendileri ile bir konuşun. Alın götürün yoksa biz kapıyı açıp sınıra bırakacağız.

Bu şekilde anladıkları dilden konuştuğunuzda, bize yardım göndermiyor diye şikayet ettiğiniz Avrupa ülkeleri yardım etmek için birbirleriyle yarışacaklardır. Biz de topu ve sorumlulugu onlara atıp, artık kendi milletimizin ekonomi, sağlık, eğitim, teknoloji, sanat vs. sorunlarına eğilebileceğiz.

Başkalarının sorunlarını bırakıp kendi sorunlarımıza eğililip, 20 Nisan 1931'de Mustafa Kemal Atatürk'ün deyişiyle Yurtta sulh ile birlikte cihanda da sulha kavuşacağız. Geleceğe daha bir umutla bakabileceğiz.

Şimdi kavga zamanı değil... Şimdi milletin, ülkenin geleceğinin menfaatine akıllı politikalar üretme zamanı.

Facebookta Paylaş Tweetle