Savunma sanayimiz gerçekten doğru bir şekilde mi gelişiyor?

30 Ağustos 2022

dev CNC makinesi

Türkiye askeri ve diğer savunma alanlarındaki çoğu ihtiyacını kendi yerli üretim tesislerinde üretiyor. Kaynaklar, hammadde ve insan gücünün neredeyse tamamı iç piyasadan karşılanıyor. Ancak bu kadar efora ve ortaya çıkan ürünlere bakıldığında, hala bu alanda, dünyada tanınan ve her yönden bilinirliği olan markamız yok,

Savunma sanayimizin ürettiği bir çok araç ve gereç gayet kullanışlı ve sağlam olsa da, maalesef Türkiye bu alanda yeterince kulis faaliyetleri ve satış amaçlı pazarlama faaliyetleri yapamıyor. Bu ürünlerin tasarım, hammadde temini ve üretim aşamasına kadar görev yapan farklı sanayi kollarında iş yapan firmalar, sadece kendilerine verilen iş bölümünün kendilerini ilgilendiren kısmı ile ilgilendikleri için, her hangi yeni bir ürün yada mevcut ürün parçasının geliştirilmesi ile ilgili AR-GE çalışması yapmıyor. Her parçanın birbirinden bağımsız firmalara yaptırıldığı iş modelinde, hem güvenlik hem de sürekli aynı parça üzerinde çalışılması sonucunda hata yapılma ihtimalinin en aza indirilmesi yönünde yarar var. Ancak bir F-35 uçağının iniş takımlarının bir kaç parçasını, kameralarının bir kaç optik parçasını vs. yapıyorsanız gerçekte dünya çapında marka olmuş bir şirketin, iş verdiği ara sanayi ülkesi olmaktan öteye gidemiyorsunuz. Çünkü onlarca ülkede yaptırılan parçalar, en son markanın olduğu ülkede bir Lego gibi birleştirilip yüksek karlar ile üretime katkı yapan ülkeler de dahil başka ülkelere satılıyor.

Amerika'nın, Almanya'nın yada başka bir marka sahibi gelişmiş ülkenin silahını yada savunma aracının bir yada bir kaç parçasını yaptığınızda o üründen sizin pek de bir kazancınız olmuyor. Yani aç bırakmıyor ama yaşatıyor tarzında bir iş modelini gelişmiş ülkelerin, gelişmemiş ülkelere uygulaması gayet normal. Gücünü korumak için, iş yaptırdıklarını, sürekli kendisine muhtaç bırakmak zorunda.

Ancak ülke içinde devlet bu modeli, kendi yerli sanayicisine uyguladığında kendi kuyusunu kazmaya başlıyor. Elbette otonom-gelişmiş bir silahın yada teknolojik aracın tüm parçalarını yalnızca bir yada iki firmanın üretmesi şu anda pek de mümkün değil. Bunu herkes biliyor. Öyleyse devlet bu iş modelini uygularken kendi kuyusunu kazmak adına, nerede hata yapıyor?

Gerçekten de dünya çapında teknolojik, güvenilir ve bilinen bir savunma sanayi ürününü yapabilir miyiz?

Olmazsa olmaz: Yeterlilik ve Uzmanlık.

Bir tankın yada zırhlı bir aracın yalnızca şasesini üreten bir firmanın bir kaç bilim dalı ile birlikte, malzeme bilimine de hakimiyeti olmalıdır. İş veren, kullanılacak çeliğin özelliklerini, ne oranda kullanacağını firmaya proje aşamasında söyleyebilir. Yarı işlenmiş hazır çelik, eğme, bükme alıştırma ve birleştirme, kaynatma, revize edip toparlama aşamalarında onlarca farklı işlemden geçer. Bu işlemleri yapan firma yukarıda olmazsa olmaz kriterlerin birine dahi hakim değilse, sonradan toparlanmış ve hizmet gören bir zırhlı araç, kendiliğinden kaynak-birleştirme yerlerinden dağılabilir. Bir mayın patlaması yada roket saldırısı sonrasında bütünlüğünü korumayarak parçalanır yada delinir. Çünkü çeliğin firmada işlenme aşamalarında yanlış ısılar altında işlem yapılmış yada maruz kalmaması gereken ısılara maruz bırakılarak zayıflatılmıştır. Yani çelik işlenirken salla pati çalışılmış, uzman olmayan çalışanlara iş yaptırılmış, her aşama denetlenmeden geçiştirilmiştir.

Bu tür örnekler ülkemizde fazlasıyla çoğaltılabilir. Maalesef İş güvenliği, iş disiplini gibi temel konularda sabıkalı bir karnemiz var.

Bu yazıyı okurken, gerçekten de tüm kurallara uygun nezih firmalarımızın olduğunu düşünebilirsiniz. Elbette vardır. Sonuçta Afrika ülkesi değiliz. Hatta çoğu konuda dünyadaki tüm milletlerden yüksek bir pratik zekaya sahip bir milletiz. Ama maalesef bu pratik zekayı çoğunlukla dürüstlük ve gelişim için kullanmıyoruz. Belki bir Akdeniz ve Karadeniz ülkesi coğrafyasına has insanlara mahsus bir karakterimiz var. Sabırsız, dikkatsiz, biraz tembel, çokça kestirme yollara başvuran bir milletiz.

Bir aracın üretimine örnek olarak 15 farklı firma katkı sağlıyorsa, bir tanesinin hatası, tüm bütünü olumsuz yönde etkileyecektir. Bu yüzden devletin bu işlerini, firmalara ihale eden yetkililerine büyük sorumluluk düşüyor. İşlerin, eş dost kayırmadan yapılması gerektiğini hatırlatmak istemiyoruz. Zaten dürüst, hak ve hukuku gözeten, haramı helali bilen her insan, bunun ne kadar kabul edilemez bir yanlış olduğunu bilir.

Devlet bu işleri verdiği firmaları sürekli denetlemeli ve gözetim altında tutmalıdır. Bu iş aynı şuna benzer, eşiniz çok sorunlu bir doğum yapacak. Yakınınızda tam teşkilatlı bir doğum hastanesi varken, ebelik sertifikası bile olmayan, tanıdığınız bir komşu kadına eşinizi teslim eder misiniz? Her iki hatanın da sonucunda yüksek ölüm riski, yaralanma, üzüntü, acı... Her olumsuzluk mevcut.

Devletin iş verdiği firmalar yeterince yetkin de olabilir. İşler tıkır tıkır da ilerleyebilir. Ama sadece işi veren devlet ve işi alan firma yönünden bu mutlu ve mesut günler geçerlidir. Sürekli aynı firmaya iş verildiğinde, o firma zamanla şişer ve işi veren patronu yani devleti iplememeye başlar. Çünkü o kadar güçlenmiştir ki, aynı sektörde iş yapan küçük firmaları yutmaya başlar, piyasada tekel olmaya çalışır.

füzeler, tanklar üretilir devlet memnundur. Sürekli ihale alan firmalar iş sırasında kullanılan işçilik, sarf malzemeleri vs. tüm kalemleri artık piyasadan daha ucuza almak, daha çok kar etmek için malzeme tedarikçilerine, iş gücüne baskı yapar. Çünkü artık piyasa fiyatlarını belirleyen firmalar devlet eliyle şişirilmiştir. Bu yüzden devlet olarak sürekli alternatif firmalar hali hazırda bulunmalı ve iş, bu firmalar arasında dağıtılmalıdır. Devlet bir babadır. Bir baba asla diğer çocuklarından kısıp, bir çocuğunun semirmesine müsaade etmez.

Yurtdışında kendi alanlarında başarılı olmuş, teknolojiyi ve yenilikleri yakından izleyen, kendini mükemmele yakın geliştirmiş çok değerli iş insanlarımız var. Bunlardan biri hepimizin bildiği Covid virüsü salgını sırasında Biontech isimli biyolojik araştırma şirketinin Türk kurucuları ve bilim insanları.

Bu makalenin konusu ile ilgili iş kolunda yani her türlü savunma sistemi, zırhlı araçlar, füzeler roketler gibi çelikten yada başka metalden işlenebilecek ne varsa, tümü hakkında kendi alanında Almanya gibi sanayi devi bir ülkede dahi söz sahibi, saygı duyulan bir Türk iş insanı Remzi ŞİMŞEK'in sahibi olduğu şirketler gurubunun,  Türkiye'deki yatırımı Remo Ağır Makine Sanayi şirketi.

Bu değerli insanın ülkesi adına, kazanç gözetmeksizin yaptığı milyonlarca Euroluk yatırımının içinde bir kaç dev teknoloji şirketi, dünyanın en uzun parçalarını işleyebilme kabiliyetine sahip en büyük CNC makineleri, Almanları hayran bırakan iş disiplini, dürüstlüğü ve bilgi birikimi var.

Devlet, adını andığımız yada anmadığımız bir çok isimsiz kahramanın elinden tutmalı ve henüz ülkeye gelmemiş yada gelmek isteyen bu tür insanları Türkiye'ye getirmek için tüm imkanlarını kullanmalıdır. İş insanı, doktor, sanatçı... Hiç bir değerimizi ayırmadan, menfaat gözetmeden... Nasıl ülkeden kaçırılmış küçük bir tarihi eseri ülkeye geri getirmek için uğraşıyorsak, yetişmiş insanlarımız da, bizim ve neslimizin en büyük değerleridir.

Bu yazıyı özellikle bu tarihe denk getirmek istedik. Şimdi cephe savaşları yok. Teknoloji VE bilim savaşları var. Ülkeler başka ülkeleri teknolojileri ile işgal ediyor. Uzaydan yönlendirilen bir lazer silahına, yada atmosfer dışındaki sinyal karıştırıcı bir cihaza hangi tankınız yada füzeniz etki edebilir ki? Sıcaktan bunalan Adanalı gibi (Adanalılara selam olsun) güneşe kurşun sıkıp da kendimize milleti güldürmeyelim.

Ülkece, Milletçe sağlıklı ve esen kalalım.

silahalsat.com

Facebookta Paylaş Tweetle